sevdiğin kadar sevilirsin ...
Yasli bir bey,sabah erkenden evinden çikmis yolda ilerlerken,bir bisikletlinin çarpmasiyla yere yuvarlanmis ve hafif yaralanmis. Sokaktan geçenler yasli beyi hemen en yakin saglik birimine ulastirmislar.Hemsireler pansuman yapmislar,biraz beklemesini ve röntgen çekerek herhangi bir kirik veya çatlak olup olmadigini inceleyeceklerini söylemisler.
Yasli bey huzursuzlanmis, acelesi oldugunu,röntgen istemedigini söylemis.Hemsireler merakla acelesinin nedenini sormuslar; "Esim huzur evinde kaliyor,her sabah birlikte kahvalti etmeye giderim,gecikmek istemiyorum" demis.Esinize bir haber iletir,gecikeceginizi söyleriz deyince, yasli adam üzgün bir ifadeyle "Ne yazik ki karim alzheimer hastasi, hiçbir sey anlamiyor, hatta benim kim oldugumu dahi bilmiyor" der...
Hemsireler hayretle "Madem sizin kim oldugunuz bilmiyor, neden hergün onunla kahvalti etmek için kosusturuyorsunuz?" diye sormuslar...
Adam buruk bir sesle; "Ama ben onun kim oldugunu biliyorum" demis...
"Çiçek sulandigi kadar güzeldir,
Kuslar ötebildigi kadar sevimli,
Bebek agladigi kadar bebektir,
Ve herseyi ögrendigin kadar bilirsin
Bunu da ögren,
Sevdigin kadar sevilirsin"...
felsefik hikayeler.....
felsefik hikayeler.....
felsefik hikayeler.....
[FONT=Franklin Gothic Medium]Yaşlı kızılderili reisi, kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyordu. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve 12 yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesinin önünde boğuşup duruyorlardı.
[FONT=Franklin Gothic Medium]Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli görünürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
[FONT=Franklin Gothic Medium]"Onlar," dedi, "benim için iki simgedir evlat."
[FONT=Franklin Gothic Medium]"Neyin simgesi?" diye sordu çocuk.
[FONT=Franklin Gothic Medium]"İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük, içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları."
[FONT=Franklin Gothic Medium]Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
[FONT=Franklin Gothic Medium]"Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?"
[FONT=Franklin Gothic Medium]Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa:
[FONT=Franklin Gothic Medium]"Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem…”
[FONT=Franklin Gothic Medium]Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli görünürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
[FONT=Franklin Gothic Medium]"Onlar," dedi, "benim için iki simgedir evlat."
[FONT=Franklin Gothic Medium]"Neyin simgesi?" diye sordu çocuk.
[FONT=Franklin Gothic Medium]"İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük, içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları."
[FONT=Franklin Gothic Medium]Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
[FONT=Franklin Gothic Medium]"Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?"
[FONT=Franklin Gothic Medium]Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa:
[FONT=Franklin Gothic Medium]"Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem…”
Bir ismi AliÂdir bir ismi Veli
Onlar nurdan dogdu nurudur nebi
Eveli ahiri yaratan Ali
Simdi de geziyo Zöhre Ana dili
Pir Zöhre Ana
Onlar nurdan dogdu nurudur nebi
Eveli ahiri yaratan Ali
Simdi de geziyo Zöhre Ana dili
Pir Zöhre Ana
felsefik hikayeler.....
Dağlık bir bölgede adam küçük oğluyla yürürken, oğlan ayağını taşa çarpar ve can acısıyla, "AHHHH" diye bağırır.
Dağdan, "AHHHH" diye bir ses gelir ve bu sesi duyan çocuk hayret eder.
Merakla, "SEN KİMSİN?" diye bağırır; ama aldığı tek yanıt, "SEN KİMSİN?" olur.
Çocuk bu yanıta kızar ve, "SEN BİR KORKAKSIN!" diye bağırır. Dağdan aldığı yanıt, "SEN BİR KORKAKSIN!" dır.
Babasına bakar ve "BABA NE OLUYOR?" diye sorar.
"Oğlum dikkat et!" diyen baba, vadiye doğru, "SANA HAYRANIM!" diye bağırır.
Ses, "SANA HAYRANIM!" diye yanıtlar.
Baba, "SEN HARİKASIN!" diye yine bağırdığında, bu kez dağdan, "SEN HARİKASIN!" yanıtı gelir.
Çocuk şaşırmıştır, ama hala ne olduğunu anlayamamıştır.
Babası açıklamasını yapıyor,
'İnsanlar buna 'Yankı derler, ama aslında bu 'Yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir.
Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır.
Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev!
Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol!
Saygı istiyorsan insanlara daha çok Saygı duy.
İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sende daha sabırlı olmayı ÖĞREN.
Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.' Yasam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır.
Doğan Cüceloğlu
Dağdan, "AHHHH" diye bir ses gelir ve bu sesi duyan çocuk hayret eder.
Merakla, "SEN KİMSİN?" diye bağırır; ama aldığı tek yanıt, "SEN KİMSİN?" olur.
Çocuk bu yanıta kızar ve, "SEN BİR KORKAKSIN!" diye bağırır. Dağdan aldığı yanıt, "SEN BİR KORKAKSIN!" dır.
Babasına bakar ve "BABA NE OLUYOR?" diye sorar.
"Oğlum dikkat et!" diyen baba, vadiye doğru, "SANA HAYRANIM!" diye bağırır.
Ses, "SANA HAYRANIM!" diye yanıtlar.
Baba, "SEN HARİKASIN!" diye yine bağırdığında, bu kez dağdan, "SEN HARİKASIN!" yanıtı gelir.
Çocuk şaşırmıştır, ama hala ne olduğunu anlayamamıştır.
Babası açıklamasını yapıyor,
'İnsanlar buna 'Yankı derler, ama aslında bu 'Yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir.
Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır.
Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev!
Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol!
Saygı istiyorsan insanlara daha çok Saygı duy.
İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sende daha sabırlı olmayı ÖĞREN.
Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.' Yasam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır.
Doğan Cüceloğlu
Bir ismi AliÂdir bir ismi Veli
Onlar nurdan dogdu nurudur nebi
Eveli ahiri yaratan Ali
Simdi de geziyo Zöhre Ana dili
Pir Zöhre Ana
Onlar nurdan dogdu nurudur nebi
Eveli ahiri yaratan Ali
Simdi de geziyo Zöhre Ana dili
Pir Zöhre Ana
felsefik hikayeler.....
BABANIN NASİHATI
Evvel zamanda, aklı başında, yüce, zengin bir adam varmış. Bu adamın bir de oğlu varmış.
Bu oğlan yetişme çağındayken babası aniden hastalanmış. Oğlu, babasının yanına gittiğinde, adam:
“Ey oğlum, artık dünyadan ayrılma vaktim gelmiştir. Benim sana söyleyecek çok önemli sözlerim,
nasihatlerim olacak.” demiş. Oğlu da: “Tamam babacığım, nasihatlerin başım üstüne, sen nasıl
istersen ben öyle yaparım.” demiş.Babası: “Ey oğlum, benim ölümümden sonra sen, haftada bir evlen,
attan başka bir şeye binme ve baldan başka bir şey de yeme.” demiş.
Kısa bir zaman sonra babası vefat etmiş. Oğlan da babasının dediği gibi her hafta bir kızla evlenip,
attan başka hiçbir bineğe binmemiş ve baldan başka hiçbir şey yememiş.
Böylece biraz zaman geçtikten sonra oğlan babasından kalan mirası tüketmiş,
sonra da yemeğe ekmek bulamayacak hale gelmiş.
Oğlanın bu durumunu gören hanımları da onu terk etmiş,
kendisi ise onun bunun kapısında gezerek ekmek dilenmeye başlamış.
Oğlan, dilendiği bir gün, yaşlı bir adama rastlamış. Yaşlı adam, bu oğlanın babasını hatırlamış
ve oğlanın nasıl oldu da bu hale düştüğünü oğlandan sormuş. Bunun üzerine oğlan başından
geçenleri tek tek anlatmış yaşlı adama.Oğlanın söylediklerini dinleyen yaşlı adam,
kafasını sallayarak: “Oğlum sen babanın ne demek istediğini tam olarak anlamamışsın.
Onun ‘Her hafta bir kızla evlen.’ dediği, ‘Git çalış, zahmet çek,
haftada bir gün karının yanında olsan karın sana bir kız gibi görünür.’
dediğidir. ‘Attan başka bir şeye binme.’ dediği ise,
‘Çalışarak yorulduktan sonra eşeğe binsen de, ata binmiş gibi olursun’ dediğidir.
‘Baldan başka bir şey yeme’ dediği ise, ‘Zahmet çekerek onun meyvesini yesen,
baldan daha tatlıdır.’ dediğidir. Sen bunları anlamamışsın ay oğul!” demiş yaşlı adam.
Oğlan: “Ah, böyle mi olacaktı?” diyerek hayıflanmış.
Oğlan, babasının vasiyetini tam olarak anladıktan
sonra tekrar çalışmaya başlamış ve zengin olup muradına ermiş.
Bu oğlan yetişme çağındayken babası aniden hastalanmış. Oğlu, babasının yanına gittiğinde, adam:
“Ey oğlum, artık dünyadan ayrılma vaktim gelmiştir. Benim sana söyleyecek çok önemli sözlerim,
nasihatlerim olacak.” demiş. Oğlu da: “Tamam babacığım, nasihatlerin başım üstüne, sen nasıl
istersen ben öyle yaparım.” demiş.Babası: “Ey oğlum, benim ölümümden sonra sen, haftada bir evlen,
attan başka bir şeye binme ve baldan başka bir şey de yeme.” demiş.
Kısa bir zaman sonra babası vefat etmiş. Oğlan da babasının dediği gibi her hafta bir kızla evlenip,
attan başka hiçbir bineğe binmemiş ve baldan başka hiçbir şey yememiş.
Böylece biraz zaman geçtikten sonra oğlan babasından kalan mirası tüketmiş,
sonra da yemeğe ekmek bulamayacak hale gelmiş.
Oğlanın bu durumunu gören hanımları da onu terk etmiş,
kendisi ise onun bunun kapısında gezerek ekmek dilenmeye başlamış.
Oğlan, dilendiği bir gün, yaşlı bir adama rastlamış. Yaşlı adam, bu oğlanın babasını hatırlamış
ve oğlanın nasıl oldu da bu hale düştüğünü oğlandan sormuş. Bunun üzerine oğlan başından
geçenleri tek tek anlatmış yaşlı adama.Oğlanın söylediklerini dinleyen yaşlı adam,
kafasını sallayarak: “Oğlum sen babanın ne demek istediğini tam olarak anlamamışsın.
Onun ‘Her hafta bir kızla evlen.’ dediği, ‘Git çalış, zahmet çek,
haftada bir gün karının yanında olsan karın sana bir kız gibi görünür.’
dediğidir. ‘Attan başka bir şeye binme.’ dediği ise,
‘Çalışarak yorulduktan sonra eşeğe binsen de, ata binmiş gibi olursun’ dediğidir.
‘Baldan başka bir şey yeme’ dediği ise, ‘Zahmet çekerek onun meyvesini yesen,
baldan daha tatlıdır.’ dediğidir. Sen bunları anlamamışsın ay oğul!” demiş yaşlı adam.
Oğlan: “Ah, böyle mi olacaktı?” diyerek hayıflanmış.
Oğlan, babasının vasiyetini tam olarak anladıktan
Bir ismi AliÂdir bir ismi Veli
Onlar nurdan dogdu nurudur nebi
Eveli ahiri yaratan Ali
Simdi de geziyo Zöhre Ana dili
Pir Zöhre Ana
Onlar nurdan dogdu nurudur nebi
Eveli ahiri yaratan Ali
Simdi de geziyo Zöhre Ana dili
Pir Zöhre Ana
felsefik hikayeler.....
MUTLULUK ÜZERİNE KÜÇÜK BİR DERS... >
>Kral sabah gezintisi sırasında bir dilenciye rastladı.
>Dilenciye "Dile benden ne dilersen" dedi. Dilenci güldü ve "Sanki
>dileğimi gerçekleştirebilecekmiş gibi soruyorsunuz" diye yanıtladı.
>
>Kral dilencinin bu sözlerinden çok alındı ve
>dilencinin istediğini yerine getireceği konusunda ısrar etmeye
>başladı:
>"Pek tabii her dediğini yerine getirebilirim" dedi.
>"Sen söyle hele; ne istiyorsun?"
>
>Dilenci "Söz vermeden önce iki kez düşünün kralım"
>dedi.
>Dilenci sıradan bir dilenci değildi. Kralın ilk
>yaşantısında öğretmeni olmuştu ve ona şu sözü vermişti:
>"Bundan sonraki yaşantında tekrar karşına çıkıp seni
>uyaracağım."
>
>Kral bu olayı çoktan unutmuştu. Bu yüzden ısrar
>ediyordu:
>"Ne istersen verebilirim. Ben güçlü bir kralım" dedi.
>"Yerine getiremeyeceğim hiçbir dileğin olamaz."
>Bunun üzerine dilenci, çanağını uzatıp, "Şu çanağı
>herhangi birşeyle doldurabilir misin?" diye sordu.
>Kral kahkaha attı ve vezirine çanağı altınla
>doldurmasını emretti. Çanak dolup taşmakta ve anında boşalmaktaydı.
>Paralar buhar olup uçmaktaydı sanki.
>Kralın onuru kırılmıştı. Bir dilenci çanağını
>dolduramadığı kulaktan kulağa yayılıyordu. Giderek pırlantalar,
>elmaslar,yakutlar akıtıldı çanağa. Ne var ki çanağın dibi yoktu
>sanki. Yedi yuttu ama boş kaldı.
>Kral yenik düşmüştü. Dilenciye yalvarmaya başladı:
>"Tamam, sen kazandın" dedi. "Dileğini yerine
>getiremedim ama ne olur bana çanağın neden yapıldığını söyle."
>"Çok basit" diye yanıtladı dilenci. "İnsan aklından
>yapılmıştır. Yani insanın isteklerinden. Doymak bilmez oluşu
>bundandır. Bu gerçeği bir kez kavrarsan yaşantın değişir. İstek
>nedir ki! İstek ulaşılana dek, belli bir süre heyecan veren bir
>duygudur. İstediklerini elde ettiğinde, tümü anlamını yitirir.
>Neden? Çünkü beynin, aklın onları dışlar.
>Heyecan, onu elde ettiğinde sönüp gider. Gene boşluğa
>düşer, yeni bir istek yaratmak zorunda kalırsın.
>İstek doyumsuzluk uyandırır ve giderek dilenci
>olursun. Bir istekten bir diğerine çırpınıp durursun. Amacına
>ulaşır ulaşmaz bir yenisini yaratırsın. İsteğin bu yönünü
>kavradığında yaşamının dönüm noktasındasın demektir. Sürekli
>yolculuk hali iyi sonuç vermez. Geri dön... Evine dön... Seni mutlu
>edecek öğeleri dışarıda değil, kendi içinde ara!"
>Unutmayın, Rufus Wainwright''in dediği gibi:
>"Mutlu olmak için uğraş vermelisiniz. Mutluluğa, iş,
>para ya da aşkla ulaşılmaz. Mutluluk sizinle kendiniz arasında bir
>meseledir."
>Kral sabah gezintisi sırasında bir dilenciye rastladı.
>Dilenciye "Dile benden ne dilersen" dedi. Dilenci güldü ve "Sanki
>dileğimi gerçekleştirebilecekmiş gibi soruyorsunuz" diye yanıtladı.
>
>Kral dilencinin bu sözlerinden çok alındı ve
>dilencinin istediğini yerine getireceği konusunda ısrar etmeye
>başladı:
>"Pek tabii her dediğini yerine getirebilirim" dedi.
>"Sen söyle hele; ne istiyorsun?"
>
>Dilenci "Söz vermeden önce iki kez düşünün kralım"
>dedi.
>Dilenci sıradan bir dilenci değildi. Kralın ilk
>yaşantısında öğretmeni olmuştu ve ona şu sözü vermişti:
>"Bundan sonraki yaşantında tekrar karşına çıkıp seni
>uyaracağım."
>
>Kral bu olayı çoktan unutmuştu. Bu yüzden ısrar
>ediyordu:
>"Ne istersen verebilirim. Ben güçlü bir kralım" dedi.
>"Yerine getiremeyeceğim hiçbir dileğin olamaz."
>Bunun üzerine dilenci, çanağını uzatıp, "Şu çanağı
>herhangi birşeyle doldurabilir misin?" diye sordu.
>Kral kahkaha attı ve vezirine çanağı altınla
>doldurmasını emretti. Çanak dolup taşmakta ve anında boşalmaktaydı.
>Paralar buhar olup uçmaktaydı sanki.
>Kralın onuru kırılmıştı. Bir dilenci çanağını
>dolduramadığı kulaktan kulağa yayılıyordu. Giderek pırlantalar,
>elmaslar,yakutlar akıtıldı çanağa. Ne var ki çanağın dibi yoktu
>sanki. Yedi yuttu ama boş kaldı.
>Kral yenik düşmüştü. Dilenciye yalvarmaya başladı:
>"Tamam, sen kazandın" dedi. "Dileğini yerine
>getiremedim ama ne olur bana çanağın neden yapıldığını söyle."
>"Çok basit" diye yanıtladı dilenci. "İnsan aklından
>yapılmıştır. Yani insanın isteklerinden. Doymak bilmez oluşu
>bundandır. Bu gerçeği bir kez kavrarsan yaşantın değişir. İstek
>nedir ki! İstek ulaşılana dek, belli bir süre heyecan veren bir
>duygudur. İstediklerini elde ettiğinde, tümü anlamını yitirir.
>Neden? Çünkü beynin, aklın onları dışlar.
>Heyecan, onu elde ettiğinde sönüp gider. Gene boşluğa
>düşer, yeni bir istek yaratmak zorunda kalırsın.
>İstek doyumsuzluk uyandırır ve giderek dilenci
>olursun. Bir istekten bir diğerine çırpınıp durursun. Amacına
>ulaşır ulaşmaz bir yenisini yaratırsın. İsteğin bu yönünü
>kavradığında yaşamının dönüm noktasındasın demektir. Sürekli
>yolculuk hali iyi sonuç vermez. Geri dön... Evine dön... Seni mutlu
>edecek öğeleri dışarıda değil, kendi içinde ara!"
>Unutmayın, Rufus Wainwright''in dediği gibi:
>"Mutlu olmak için uğraş vermelisiniz. Mutluluğa, iş,
>para ya da aşkla ulaşılmaz. Mutluluk sizinle kendiniz arasında bir
>meseledir."
Bir ismi AliÂdir bir ismi Veli
Onlar nurdan dogdu nurudur nebi
Eveli ahiri yaratan Ali
Simdi de geziyo Zöhre Ana dili
Pir Zöhre Ana
Onlar nurdan dogdu nurudur nebi
Eveli ahiri yaratan Ali
Simdi de geziyo Zöhre Ana dili
Pir Zöhre Ana
Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi