You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Posting Freak
Laiklik Nereye ?
Cumhuriyet 09.02.2012
Laiklik Nereye?..
PERİHAN ERGUN

Laikliğin kabulünün 75. yılında, son yıllarda ve özellikle de günlerde izlediklerimin endişesiyle başlıktaki soruyu gündeme getirmek gereğini duydum. Halen yürürlükte olan anayasa kitapçığındaki maddeleri tekrar anımsamak gereğini duydum.

III. bölüm kapsamında; madde 14’e göre, anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz...’Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler kanunla düzenlenir’ der ve devamla VI. bölüm kapsamındaki madde 24’te de; ’Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir’diyerek laik, demokratik, toplumsal Cumhuriyetimizin anayasal köklerini belirtmiş olur.

Ulu Önderimiz M. Kemal 1925 yılında toplumdaki kültürümüzü tanımlarken’Din bir vicdan konusudur. Herkes vicdanının buyruğuna uymakta serbesttir. Biz, dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, ulus ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz’ diyerek laikliğin tanımını yapmış ve 1937’de CHP’nin ilkelerini içeren ’6 Ok’un başına laiklik ilkesini getirerek anayasa kapsamına aldırmıştır.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 85. yıl nedeniyle yaptığı açıklamada laikliğin bir özgürlük ilkesi olduğu gibi toplumsal uzlaşma ve barış ilkesi olarak da görülmesi gerektiğini belirtmişti. Anayasanın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin ’demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti’olduğunun hükme bağlandığını, bu maddenin gerekçesinde de laikliğin anayasadaki -yukarda açıkladığım 14 ve 24. maddelerindeki- yeri ve önemini belirten ifadelere dikkat çekmişti.
TBMM Başkanı Çiçek de ’Laiklik, aynı zamanda toplumsal barışımızın sigortası olarak birlikte yaşama kültürümüzü güçlendiren bir unsurdur’ söyleminde bulunmuş.

Başbakan Erdoğan ise ’Laiklik ayrıştırıcı değil birleştirici, baskıcı değil, özgürleştirici, tek tipleştirici değil hoşgörülü bir yorumla uygulandığında (?!) demokrasiye güç katmış, ekonomiye dış politikaya, ivme kazandırmıştır’(?!) diyerek şüpheci bir tanımlamada bulunmuştur. Bugün de anayasanın 14’üncü ve 24’üncü maddelerine ters düşen, ’Benim programımda dindar bir gençlik yetiştirme istemi var’tanımını yapıyor. Laikliğe ters düşen bu tanımı yadsıyanları da ’Ne yapalım yani, onları başı boş bırakıp tinerci veya ateist olmalarına izin mi verelim’ diye suçluyor. Zaten daha önce AKP bu düşünceleri nedeniyle Anayasa Mahkemesi’nce laiklik karşıtlığıyla suçlanarak hüküm giymiş olsa da bu karar RTE’yi pek etkileyememiş gibi görünüyor. Hemen onun bu düşüncelerine karşı belirtmeliyim ki ne bizim kuşağımız ne de çocuklarımız laiklik ilkesine bağlı olarak yetiştirilirken onun endişesini taşıdığı yollara düşmedik.

Bu konuda kendimi örnekleyerek kanıtlayayım görüşümü. Rahmetli babam ayrı ayrı hem hac hem de Kerbela ziyaretlerini yaparak çift hacılık unvanını taşıyordu. Ona 10-11 yaşlarımdayken İslamın niteliklerini sorduğumda; benim anlayacağım düzeydeki tanımla yetinmeyip kitaplığındaki dinler tarihinde son din olan İslamın ve mezheplerinin özetlenmiş belgelerini de önüme koymuş, bana bir de ’Bunları okuyup öğrenmeye çalış, inancını da özgürce seç’ demişti. Bu koşullarda yetişen bizim kuşağın içinde şahsen ben hiç İslama karşı inkârcı olana rastlamadım.

Buna karşın (lisenin yerini ve adını oradan mezun olmuş ve toplumda seçkin yerlere gelmiş çocuklarımızı zan altında bırakmamak için söylemiyorum) Türk dili ve edebiyatı öğretmenliğini yaptığım 70’li yıllarda Milli Nizam Partisi’nin gençlik kollarına alınmış olan öğrencilerimden bazıları Atatürkçülüğümü yadsıyıp beni dinsizlikle suçlayarak canıma kasta bile kalkıştırılmıştılar. AKP’nin sözcüsü eski Milli Eğitim BakanıHüseyin Çelik hâlâ o düşünceleri taşıyor olmalı ki ’Gençliğe Hitabe ayet midir ki dokunulmazlığı olsun’diye kınanası söylemde bulunabiliyor. İşte o zamanlar bu gibi laiklik karşıtı düşüncelerin etkisiyle şartlanan öğrencilerimiz gericiliğin karanlığına düşürülmüşlerdi. Neyse ki o günlerin çok değerli İstanbul Milli Eğitim Müdürü merhum Ali Yalkın, aldığı istihbarata dayanarak ve korumacılık göreviyle tüm itirazlarıma karşın can güvenliğim açısından, Taksim Atatürk Lisesi’ne naklimi yapmıştı. Daha sonra bana ters düşen öğrencilerim, pişmanlıkla okula ve evime gelerek kendilerini affetmemi istemişlerdi. Hemen hepsi de hâlâ beni belli günlerde arayıp sormakta, saygı ve sevgilerini belirtmektedirler. Bu da benim öğretmenlik yaşamımda mesleki yönden olduğu kadar öğrencilerimle övüncüm ve mutluluğum olmuştur.
Bu deneyimlerime dayanarak yıllardır atama bekleyen öğretmenlik eğitimi alanların kadroya alınmaları ülkemin çağdaşlaşması açısından en içten dileğimdir...
[COLOR="Green"][SIZE="5"]
Atatürk dediler adıma benim
İkrarımı verdim Ali’dir Pirim
Mürşidim Zöhre Ana posta vekilim
Latince yazısını dilden dökerim

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Askerimi düzdüm Yunan’a karşı
Üseyin kafası mızrakta başı
Deniz kenarında Mehdi duacı

BİLDİREN ; PİR ZÖHRE ANA
[/COLOR]

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.