You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Administrator
Neden Aleviyiz?
Alevi olmak, bütün iyiliklerin, güzelliklerin, erdemin, barışın, sevginin, birliğin ve adaletin şahsında cisimlendiği ve insan suretinde belirdiği ilahi bir şahsiyet olan Hz. Ali’ye kalben ve aklen bağlı olmak demektir.

Bilelim ki, Hz. Ali, bütün iyiliklerin, bütün güzelliklerin, erdem, barış, sevgi, birlik ve adaletin insan suretinde cisimleşmiş halidir!

O halde sözcük anlamı itibariyle Ali’den yana olmak demek olan Alevilik, aslında bütün bu değerlerin savunucusu ve yaşayıcısı olmak demektir. Alevilik, böylesi bir büyük felsefi tercih olup her insanın vicdanındaki ve fıtratındaki temiz ilahi sese kulak vermesi ve tanrısal çağrıya tabi olmasıdır.

Bu tanrısal çağrı ilkin, bütün insanların cismani varlıklarından evvel var kılınan ruhani varlıklarına yöneltilmiştir. Dinsel kaynaklarda ’Bezm – i Elest’ / ’Elest Meclisi’ ya da ’Kâlû Belâ Meclisi’ denilen mekân ve zaman üstü bir boyutta söze konu bu tanrısal çağrı, ’Ben sizin rabbiniz değil miyim?’ sorusuyla gerçekleşmiş ve orada tüm ruhlar, ’Belâ!’ yani ’Evet!’ demişlerdir. Böylece ruhlar, henüz bir bedene kavuşmazdan evvel var edicilerine ikrar vermişler ve bozulmamış doğalarındaki temizliğe uygun bir yaşamın faili olacaklarını beyan etmişlerdir.

’Evet, sen bizim rabbimizsin!’ demek suretiyle, tanrısal çağrıyı yanıtlayan ruhlarımız, varlıklar dünyasında mündemiç Tanrı’nın varlık ve birliğine eklemlenerek sonradan bedenlendiklerinde kendilerine evvelce verdikleri ikrarı hatırlatacak olan Tanrı elçilerine de tabi olacaklarına ilişkin söz vermiş oldular.

Bedenlenme sırası gelen ruhlardan bazısı verdiği ikrarı hatırlar ve Tanrı elçilerinin iletilerine tabi olur, bazısı da ikrarını inkâr eder. İkrarını hatırlayıp Tanrı elçilerine tabi olan her can, yani bedenlenmiş her ruh, temiz doğalarındaki iyilik, erdem, barış, sevgi, birlik ve adalet gibi değerlere uygun bir yaşam sürmeye başlar. Bu ise kurtuluşa götüren yolun ta kendisidir. Bu yola yolcu olanlar Güruh – u Naci’den yani Kurtuluşa Erenler Topluluğundan olurlar.

Ne var ki, Tanrı elçilerine tabi olduğunu söyleyen herkes bu beyanında içtenlikli değildir. Dil ile söyleyip kalben başka hisler içinde olanlar vardır. İşte bu noktada içtenlik belirleyicisi olarak devreye giren kurum velayet kurumudur.

Tanrı elçilerine tabi olmak, velayete de tabi olmayı gerekli kılmaktadır. Aksi halde münafıklık kaçınılmazdır. O halde mümin ile münafığı ayıran belirleyici tutum, velayete tabi olup olmama durumudur.

Velayet kurumunun temsilcisi yani Tanrı’nın velisi olan kişi Hz. Ali’dir. Zira Ali, yukarıda da belirttiğimiz üzere bütün iyiliklerin, bütün güzelliklerin, erdem, barış, sevgi, birlik ve adaletin insan suretinde cisimleşmiş halidir! Her canın temiz doğasının somut yansıması olan Hz. Ali gerçekte hepimizin vicdanıdır.

Hz. Ali, Hz. Ahmed – i Muhtar’ın ifadesiyle; ’Bütün peygamberlerin yanında sır olarak var olan ama son peygamberin yanında ise aşikâr olarak bulunandır.’ Bu nedenle Hz. Ali, Adem’den Muhammed’e değin tüm Tanrı elçilerinin yanında yer almış bir veli olarak tüm insanlığın ve insanlık tarihinin ortak vicdanıdır.

Son peygamberin ümmeti için Ali’nin velayetine iman, evvelki ümmetlerden daha net ve berrak bir husustur. Zira Hz. Ali, son peygamberin yanında aşikâr olarak mevcut olmuştur. Bu nedenle son peygamber, Ali’nin velayetine inanmayı apaçık bir biçimde ümmetine ilan etmiştir. Gadir Hum denilen yerde irad ettiği söylev ile Ali’nin velayetine inanmanın mümin olmanın şartlarından biri olduğunu beyan eden Hz. Muhammed, bunu kendi tasarrufuyla değil Tanrı’nın buyruğu ile yapmıştır.

Zira Tanrı, Sofra Bölümü 67. ayette; ’Ey elçi, rabbinden sana indirilen buyruğu onlara bildir. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği elçilik görevini yerine getirmemiş olursun’’ denilmektedir. Ayrıca Yıldız Bölümü 3 ve 4. ayetlerde ise; ’O kendi kuruntusuna göre konuşmaz. Onun söylediği yalnızca ona bildirilenlerdir,’ denilmek suretiyle Hz. Ahmed – i Muhtar’ın Ali’nin velayetini ilan etmesinin Tanrı’nın bir buyruğu olduğuna işaret edilmektedir. Öyleyse Hz. Ali’nin velayetine inanmak, peygamberin ve Tanrı’nın bir buyruğudur.

Alevi olmak, Hz. Ali’ye iman ve sadakati gerektirmektedir. Bu gerekliliği bize bildiren de Allah’tır. Buradan da anlaşılacağı üzere Alevilik, doğrudan doğruya Allah’ın emridir.

O halde biz, Alevi olmaya önce Bezm – i Elest’te söz verdik. Sonra ruhlarımız bedenlendiğinde sözümüzü bize hatırlatan Tanrı elçilerine uyarak Aleviliğimizin gereğini yaptık. Ardından Hz. Ali’nin velayetine iman ederek de üçüncü kez ikrarımıza bağlılık gösterdik.

Görüleceğiz üzere; ’Neden Aleviyiz?’ sorusuna vereceğimiz yanıt gün gibi aşikâr olarak ortaya çıkmaktadır.

Aleviyiz; çünkü Hz. Muhammed bizden bunu istemiştir.

Aleviyiz; çünkü Allah bize bunu emretmektedir.

Aleviyiz; çünkü buna Bezm – i Elest’te söz verdik.

Aleviyiz; çünkü temiz doğamız bunu gerektirmektedir.

Aleviyiz; çünkü Hz. Ali bütün insanlığın vicdanıdır.

Aleviyiz; çünkü Güruh – u Naci’deniz.

Aleviyiz; çünkü kurtuluşun ve huzurun yolu Aleviliktir.

O halde gerçekten Alevi olabilenlere ne mutlu!

Mustafa Cemil Kılıç
Junior Member
Neden Aleviyiz?
Neden Aleviyiz, çünkü bizi yaratan öyle istediği için Smile

Nasıl Aleviyiz'i sorgulamamız lazım çünkü birincisinin çözümü biz de yok. Dünyaya hangi mezhebe mensup olarak geleceğimizi biz seçmedik. O Şahı Merdana şükürler olsun ki İmam Cafer mezhebine dahil etmiş.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.