You need to enable JavaScript to run this app.

Skip to main content

Türkiye Devleti, Aleviler Konusunda Lozan Antlaşması’na Uyuyor mu?”

Türkiye Devleti, Aleviler Konusunda Lozan Antlaşması’na Uyuyor mu?”

Junior Member
Türkiye Devleti, Aleviler Konusunda Lozan Antlaşması’na Uyuyor mu?”
Aleviler Müslüman mı?

Avrupa Alevi-Bektaşi Birlikleri Konfederasyonu, Alevi Birlikleri Federasyonu ve Pir Sultan Dernekleri Genel Merkezi 2004 yılında bir basın açıklaması yaptılar. Bu üçlü 'Alevilik İslam dışıdır' tezini gündeme getirdi. (Bkz. [COLOR=#810081]http://arsiv.aksam.com.tr/haberprn.asp?a=49528,11 )

Devlet arşivlerinde bu türden çok sayıda gizli belgenin bulunduğu tahmin etmek zor değildir. Bunların tümüne ulaşmak, kuşkusuz mümkün değildir. Ancak biz, 1925 yılında doğrudan Atatürk tarafından Şark İlleri Asayiş Müşaviri olarak görevlendirilen ve bu tarihten itibaren yönetime gizlilik dereceli etno politik inceleme raporları veren Prof. Hasan Reşit Tankut'tan birkaç küçük alıntı yapmakla yetineceğiz.
Tankut, bu görevlendirmeden sonra verdiği 23.7.1928 tarihli, ilk raporlarının birinde Ali-İlahi Kızılbaşlar nı değerlendirirken şu belirlemede bulunuyor: "Bunları Bektaşiler'e benzetmek azim bir hatadır. Bektaşilik, Melimilik felsefi birer tarikat olduğu halde Ali İlahilik bir dindir.
Atatürk'ün danışmanı Tankut, bir başka gizli raporunda ise Alevilik konusunda şu belirlemede bulunur: Görünürde Türkiye de yalnız Müslümanlık var sayılır. Halbuki işin içyüzü hiç de öyle değildir. Aleviliği İslam'ın bir mezhebi veyahut bir tarikat sayanlar, tamamı ile aldanmışlardır. Rabbülalemin olanı İlahı, Resullah olan Muhammed'i kelamullah olan Kuran'ı ve hadisleri bulunmasına rağmen Alevilik Müslümanlık değildir. Onu Şiilikle karıştırmak da hata olur"(bkz. Mehmet Bayrak, Alevilik-Kürdoloji-Türkoloji Yazıları)

Güneş ve doğaya tapma Ayini cem ve diğer yaygın alevi Rütüeller Dersimlilerin yaşamında önemli bir yer tuttuğu görüküyor. Andraning bunun yanında gök gürlemesi yağmur ateş ve su kaya ağaç gibi doğa unsurlarına tapıldığını söylemektedir.
bunarağmen güneşe tapma güneşin doğumunda her sabah yapılan ritüellerden biriydi.Bu tapınma biçimi yerden yere değiştiği belirtti. Ali Kemali Dersimlilerin, güneş ışınlarının ilk değdiği noktada tapınmaya başladığını belirtir. 1920 yılında Malatya yakınlarında bir köyde geceyi geciren Melville Chater, güneşe tapmanın daha farklı bir biçimini belirtir. Kürt Alevi köyünde köylüler güneş doğmadan kalkar ve tarlalarına çalışmaya giderlerdi. Güneş doğarken her bir adam kadın çoçuk doğuya döner başlarını eğerek nazik bir şekilde günaydın derler ve sonar günlük rutin işlerine devam ederlerdi.

En güvenilir olanı da belkide dersimli biri tarafından Dersim in geleneksel dini çalışması üzerinebir çalışmadır. Ki o çalışmada Güneş yükselirken insanlar ona döner ve dua ederlerdi ve yüzleri toprağa yere bakar ve öperlerdi yada ellerini ağızlarına götürür ve dua ederlerdi.(Bkz. Kürt Alevilerin Etnik Kimliği Üzerine Tartışma Martin van Bruinessen)




Türkiye Devleti, Aleviler Konusunda Lozan Antlaşması’na Uyuyor mu?”

Tek millet-tek din” anlayışını hayata geçirmeye çalışan İttihadçılar bunun ideolojik temellerini atarken; bunun devamı niteliğindeki Kemalist yönetim de, kalınan noktadan işe devam ediyordu. Bu organizasyonun gerek Meşrutiyet, gerekse Cumhuriyet dönemindeki öncülerinden biri de uluslararası delegelikler ve Sağlık Bakanlığı yapmış Arnavut kökenli Dr. Rıza Nur’dur. Rıza Nur, Lozan Antlaşması görüşmleri döneminde Kürtler’in ve Aleviler’in demokratik haklarını engellemek ve bu kesimleri asimile etmek ( Arapça söyleyişle Temsil) için yoğun bir çaba içerisinde olur.


Buna rağmen, Lozan Antlaşması’nda Alevileri de doğrudan ilgilendiren kimi maddeler yer alır. Üstelik bu maddeler, kimilerin iddia ettikleri ve saptırdıkları gibi salt Ermeni,Rum ve Yahudi gibi azınlıkları değil; Aleviler’i de doğrudan kapsamaktadır. Tersi yorumlar; Lozan Antlaşması’nın 38 ve 39. maddelerine açıkca aykırıdır. Sözkonusu Antlaşmanın 38.maddesinin 1. paragrafı şöyledir:


“Türk hükümeti; menşe, ulus, dil, ırk ve din farkı gözetmeksizin tüm Türkiye vatandaşlarının hayat ve özgürlüklerinin güvence altına alınmasını yükümlenir.”


Antlaşmanın 39. maddesinin ilk üç parağrafı ise şöyledir:


-“Müslüman olmayan azınlıklarına mensup Türk vatandaşları da, Müslümanlar ile aynı yurttaşlık ve politik haklardan yararlanacaklardır.


-Din farkı gözetmeksizin Türkiye’de ikamet eden herkes yasa karşısında eşit olacaktır.


-Din, mezhep ve inanç farklılıkları dolayısı ile herhangi bir Türk vatandaşına karşı, medeni ve politik haklardan, örneğin kamu görevlerinden, işlev ve unvanlarından yararlanmak veya herhangi bir meslek veya sanat icra etmek konusunda önyargılı davranılmayacaktır.”



Kaynak: Mehmet Bayrak, Alevilik-Kürdoloji-Türkoloji Yazıları

Alevi Katliamları

Maraş Katliamı, 19 Aralık ile 26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta meydana gelen katliam. Olaylar Alevi ve Sünni inançlı vatandaşlar arasında yaşanmıştır. Yedi gün süren olaylar sırasında 150 kişi öldürüldü, Alevilere ait 200'ün üzerinde ev yakıldı, 100'e yakın işyeri tahrip edildi…

[COLOR=#810081]http://tr.wikipedia.org/wiki/Mara%C5%9F_Katliam%C4%B1

Çorum Katliami, Çorum'da 1980 Mayıs-Temmuz aylarında meydana gelen sağ-sol ayrımı temelinde, mezhep çatışması yüzünden Çorum ilinde ortaya çıkan kanlı olaylar. Ülkücülerin, Alevi mahallesi olarak bilinen Milönü Mahallesine saldirmasi üzerine, çogu Alevi olmak üzere resmi kaynaklarca 57 sol görüşlü yurttaşın ölümü ve yüzlercesinin yaralanmasıyla sonuçlanan olaylar…
[COLOR=#810081]http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87orum_Olaylar%C4%B1

Sivas Katliamı ya da Madımak Olayı, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından organize edilmiş olan Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin yakılması ve 33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanının yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmesi ile sonuçlanan olaylardır…

[COLOR=#810081]http://tr.wikipedia.org/wiki/Sivas_Katliam%C4%B1


Gazi Mahallesi Olayları, 1995 yılının mart ayında İstanbul'un Sultangazi ilçesi'ne (o dönemde Gaziosmanpaşa) bağlı Gazi Mahallesi'nde provokatif bir saldırı sonucu başlayan ve şehrin diğer bölgelerine yayılan olaylar.

12 Mart 1995 günü akşam saatlerinde İstanbul’da Alevi vatandaşların çoğunlukta yaşadığı Gazi Mahallesi'ndeki dört kahvehane ve bir pastane aynı anda kimliği belirsiz kişilerce bir taksiden otomatik silahlarla açılan ateşle tarandı. Saldırılar sonucu Halil Kaya adlı bir vatandaş hayatını kaybederken, beşi ağır yirmi beş kişi yaralandı.[1] Saldırganların olay yerinden uzaklaştıktan sonra gasp ettikleri taksinin şoförünü öldürdükleri ve taksiyi ateşe vererek kaçtıkları anlaşıldı. Olayların ardından çok sayıda Alevi vatandaş, Gazi Mahallesi'nde toplandı, emniyet kuvvetlerinin olaya geç müdahale ettiklerini öne sürerek polis karakoluna yürüdü. Polis halkın üzerine ateş açtı. Açılan ateş sonucu Mehmet Gündüz adlı bir vatandaş yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi de yaralandı

13 Mart günü olayı protesto etmek için İstanbul'un dört bir yanından gelen yaklaşık 15 bin kişi polis karakoluna tekrar yürüyüşe geçti, çevik kuvvet ve özel timlerle desteklenen polis tekrar gruba ateş edince çatışma başladı. Çatışmalar sonunda on beş kişi hayatını kaybederken, aralarında gazetecilerin de bulunduğu birçok kişi yaralandı. Aynı gün İstanbul valiliği Gazi Mahallesi ile iki mahallede (Zübeyde Hanım ile Esentepe) daha sokağa çıkma yasağı ilan etti. Gazi mahallesi'ne giriş ve çıkışlar polis kontrolüne alındı. 14 Mart günü, Gazi Mahallesi'nde konan sokağa çıkma yasağına rağmen olayların bir türlü yatıştırılamaması üzerine bölgeye askeri birlikler sevk edildi. Yine aynı gün Gazi Mahallesi'nde çıkan olaylar nedeniyle Ankara Kızılay Meydanı'nda çıkan olaylarda otuz altı kişi yaralandı. 15 Mart'ta olaylar Ümraniye'ye sıçradı. Mustafa Kemal Mahallesi'nde çıkan olaylarda beş kişinin ölmesi ve yirmiden fazla kişinin yaralanması üzerine bu bölgede de sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 16 Mart'ta dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu olayların yatıştırıldığını söyleyerek bölgedeki sokağa çıkma yasağının kaldırıldığını açıkladı.

Kaynak: Wikipedia
Esas olarak Elbistanın yobaz Yukaraı Yapalak köyünden getirilen saldırganların çektiği grup, ellerinde Türk bayrakları ve sopalarla ''beçinci mezhep kalktı dinsizlere ve komünistlere ölüm'' diyerek,ihtiyaçlarını karşılamak için çehre gelen insanlara rastgele saldırmaya başladı.Bu saldırının kurbanları esas olarak dış görünüşleri itibariyle alevi olduklarına kanaat getirilen insanlar oldu.Bu insanlar saç ve sakallarından tutularak yerlerde sürükleniyor,sakalları ve bıyıkları yolunuyordu.Daha önce alevilere ait olarak belirlenen işyerleride tahrip ediliyordu.
Bu olayın darbesinden bir türlü kurtulamayan Afşin'in Kaşanlı köyünden mahalli ozan Cafto Hüseyin bir süre sonra hayatını kaybetti.

Kaynak: Aleviweb

Alevileri içeren dini azınlık cemaatini tehdit altına almak ve korkutmak ve onlara karşı ayrımcılık yapmıştır.(Bkz Türkiye İçin Dini Özgürlük)

Madde 38-Türk Hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin doğum, bir ulusal topluluktan olma (milliyet, nationalite) dil, soy, ya da din ayrımı yapmaksızın hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir

Yukarıdaki Katliamlara bakıldığı zaman bir süreklilik olduğu görülmektedir. 1978 yılından 1995 yılana kadar Alevilerin katledildiği anlaşılmaktadır. Lozan Antlaşmasının Azınlıkları koruyan bölümündeki Madde 38'e göre Bu zaman dilimde Alevilere yönelik bir katliam sürecinin olduğu ve Alevilerin hayatları yani canları ve özgürlükleri sağlanamamıştır. Bu tespitimizi Birleşmiş Milletlere ait Dinsel Özgürlükler komisyonu 2011 yılına ait rapor doğrulamaktadır.

Özellikle Birleşmiş Milletlere ait raporda “ayrımcılık” kelimesi yukarıda belirtmiş olduğum Alevi katliamlarında tek taraflı olarak uygulanmıştır ve dönemin kolluk güçlerinin ayrımcı davrandığı ilgili konulardan anlaşılmakta ve yaşamlarını yitirenlerin çoğunun Alevi olduğu anlaşılmaktadır.
Junior Member
Türkiye Devleti, Aleviler Konusunda Lozan Antlaşması’na Uyuyor mu?”
…Emin olmak ve yapılanları burada belirtmek için Akp hükümetinin, Aleviler ile devam eden tek taraflı müzakereler, din değiştirenleri için doğru ulusal kimlik kartı, diğer dini liderler için vatandaşlık hakkı ve belirli kiliseler için izin verilen tapınma hizmetlerini içeren birtakım gelişmeler yapmıştır.(Bkz Türkiye İçin Dini Özgürlük)


Özellikle Kimliklerde din hanesinin bulunması Laik ile bağdaşmayan bir durumdur. Bu durum Avrupa Birliği İnsan Hakları Mahkemesinde de karara bağlanmış ve ayrımcılık yaratır kararı verilmiştir.

Madde 38-Türk Hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin doğum, bir ulusal topluluktan olma (milliyet, nationalite) dil, soy, ya da din ayrımı yapmaksızın hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.

Madde 39 - Türkiye'de oturan herkes din ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacaklardır.

Kimliklerde din hanesinin bulunması Lozan Antlaşmasının Azınlıkları Koruyan Madde 38 ve 39’a aykırı bir durumdur. Kimlik hanesinde din hanesinin bulunması ve bu kısımda İslamiyet yazması Müslüman olmayan Alevilerin özgürlüklerini kısıtlamaktadır ve AIHM’e göre ayrımcılk yaratmış Lozan Antlaşmasının Azınlıkları koruyan Madde 38 uygulanmamıştır.

Aynı zamanda Lozan Antlaşmasının Madde 39’a göre “kanun önünde eşit olma” ilkesi kimliklerde din hanesi bulunması nedeniyle uygulanmamış ve Türkiye’de oturan Aleviler Lozan Antlaşması’nın Azınlıkları Koruyan Madde 39’a göre din ayırımı gözetilmeksizin eşit olmamışlardır.

Baskıcı kurallar ikliminin açık bir örneği ise Alevilik de özellikle dini liderlerin babadan oğla geçme bağlarını tanımamakta ve Yunan Ortodoks Kilisesinin eküm enikliğini tanımamaya ek olarak şuan işleyen ermeni patriği için seçim sürecinde bir müdahalenin görüldüğü gibi iç yönetime karışmaktır…(Bkz Türkiye İçin Dini Özgürlük)

Madde 38-Türk Hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin doğum, bir ulusal topluluktan olma (milliyet, nationalite) dil, soy, ya da din ayrımı yapmaksızın hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.

Madde 39 - Türkiye'de oturan herkes din ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacaklardır.

2011 yılına ait Birleşmiş Milletlere ait Dinsel Özgürlükler raporunda belirtildiği gibi Lozan Antlaşması’nın Azınlıkları Koruyan Madde 38 göre Türkiye’deki Aleviler’in dinsel alandaki özgürlüklerini Aleviler’in dini liderlerin babadan oğla geçme bağlarını tanımamaktadır ve dinsel özgürlüklerini tam sağlamamaktadır.

Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına ilişkin bir yasayla Alevilik resmen yasaklanmış bununla yetinmeyip İttihatçılar döneminde Dağıstanlı Çerkez kökenli Baha Said e yaptırılan ve Aleviliği “Türk Müslümanlığı” olarak yansıtmaya çalışan Rapor da 1927 yılında Türk Yurdu mecmuasında yazı dizisi olarak yayımlanır.
Bununla yetinilmez. Aynı yıl, rejimin yarı resmi yayın organı niteliğindeki Cumhuriyet gazetesinin haftalık dergisi Dersim Kızılbaşlarr üstüne bir yazı dizisi bu yeni politika eşlik eder.(Bkz. Mehmet Bayrak Alevilik-Kürdoloji-Türkoloji Yazıları (1973-2009)

Osmanlıdan kalma Evkaf ve Şer’ iye Nezareti lağvedilmiş, onun yerine Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Diyanet İşleri Riyaseti kurulmuştur.

Mustafa Kemal ın Diyanet e yaptırdığı ilk iş Müslümanların dinini öğreneceği ve Müslümanlara rehberlik yapacak bir Kuran gerekiyordu. Bunun için Kuran ın tefsiri gerekiyordu ve bu tefsiri yapacak kişi Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır yapmıştır.

Mustafa Kemal, Diyanete gönderdiği yazıda ilk maddenin üzerinde durur: Kuran ın tefsiri Sünnilik inancına(Hanefi Mezhabinin) görüşlerine göre hazırlanacak Sünnilik dışında Alevilik mezhebine yer verilmesini istemiyordu.

Atatürk, hüküm içeren ayetlerin de Türk-İslam geleneği göz önünde bulundurularak yapılmak istiyordu. (Hür. 19 kasım1997)


Tekke ve Zaviyelerin kapatılması Aleviliğin yasaklanması ve Diyanet’in kurulması ve Diyanet sadece Türk İslam Sünni Hanefi mezhebini benimsediğinden ve halen azınlıktaki Aleviler’in dini liderlerinin babadan oğla geçme bağlarını tanımamasıyla Lozan Antlaşmasının Azınlıkları Koruyan Madde 39’deki Türkiye’deki yaşayan Aleviler’in kanunda eşit olmadığını anlaşılmaktadır.

Son olarak ulusun en büyük azınlığı olan Alevilerin statüsüdür. Türkiye, tapınma yerleri olarak Cemevi adındaki Alevi toplanma yerlerinin yasal tanınmasını kabul etmemektedir ve onlara yapım izni vermemektedir.(Bkz Türkiye İçin Dini Özgürlük)

Madde 38-Türk Hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin doğum, bir ulusal topluluktan olma (milliyet, nationalite) dil, soy, ya da din ayrımı yapmaksızın hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.

Madde 39 - Türkiye'de oturan herkes din ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacaklardır.

Osmanlıdan kalma Evkaf ve Şer’ iye Nezareti lağvedilmiş, onun yerine Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Diyanet İşleri Riyaseti kurulmuştur.
Mustafa Kemal ın Diyanet e yaptırdığı ilk iş Müslümanların dinini öğreneceği ve Müslümanlara rehberlik yapacak bir Kuran gerekiyordu. Bunun için Kuran ın tefsiri gerekiyordu ve bu tefsiri yapacak kişi Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır yapmıştır.
Mustafa Kemal, Diyanete gönderdiği yazıda ilk maddenin üzerinde durur: Kuran ın tefsiri Sünnilik inancına(Hanefi Mezhabinin) görüşlerine göre hazırlanacak Sünnilik dışında Alevilik mezhebine yer verilmesini istemiyordu.(Bkz. Mehmet Bayrak Alevilik-Kürdoloji-Türkoloji Yazıları (1973-2009)
Atatürk, hüküm içeren ayetlerin de Türk-İslam geleneği göz önünde bulundurularak yapılmak istiyordu. (Bkz.Hür. 19 kasım1997)

Diyanet İşleri Başkanlığı sadece Türkiye’de sadece Sünni Hanefi kesime hitap ettiğinden dolayı ve Müslümanların kutsal yeri ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Cami olarak tanındığından dolayı ve Birleşmiş Milletler Dinsel Özgürlükler Raporunda belirtildiği gibi Cemevleri’nin tanınmaması Lozan Antlaşması’nın Azınlıkları koruyan bölümündeki 38. Madde’de belirtilen Alevilerin dinsel özgürlüklerini tam olarak sağlamamıştır.
Aynı zamanda Alevilerin kutsal sayılan Cemevleri’nin tanınmaması Lozan Antlaşmasının Azınlıkları koruyan bölümündeki Madde39 da belirtilen Türkiye’de Alevilerin din ayrımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olmadığı anlaşılmaktadır.
Dikkat edilecek diğer bir konu ise Birleşmiş Milletler Alevileri burada azınlık olarak görmektedirler.

Mustafa Kemal Atatürk 1923 de Türkiye Cumhuriyetini kurduğundan beri, onun katı devletçi laikliği din özgürlüğünün gelişmesini engelledi. Kısıtlamalar çoğunluğu Müslüman cemaatini engelledi ve Yunanlıları ve Ermenileri ve Süryani Ortodoks kilisesi; Katolik ve Protestan Kiliseleri; Yahudi Toplumu ve Alevileri içeren dini azınlık cemaatini tehdit altına almak ve korkutmak ve onlara karşı ayrımcılık yapmıştır.(Bkz Türkiye İçin Dini Özgürlük)

Madde 38-Türk Hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin doğum, bir ulusal topluluktan olma (milliyet, nationalite) dil, soy, ya da din ayrımı yapmaksızın hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.

Madde 39 - Türkiye'de oturan herkes din ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacaklardır.
Junior Member
Türkiye Devleti, Aleviler Konusunda Lozan Antlaşması’na Uyuyor mu?”
Diyanet yine Alevilik karşıtı tutum aldı

Kandıra’daki tek mezhep dayatmasına Diyanet’ten anlamsız destek… Tek devlet, tek dil, tek bayrak, tek millet dayatmasına cezaevlerinde ‘tek mezhep’ anlayışı da eklendi. Kandıra F Tipi cezaevindeki siyasi tutuklu Bülent Özdemir’in, Alevi inancı gereği “Dede” ile görüşme isteği “Alevilik ayrı bir din değil” denilerek reddedildi. Turna Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Murat Kantekin’e Kandıra cezaevinden mektup gönderen Bülent Özdemir, 13 Nisan 2011 tarihinde cezaevi yönetimine başvurarak Alevi inancı gereği “dede” ile görüşmek istedi. Talebinin reddedilmesi üzerine neden kabul edilmediği yönünde dilekçe veren Özdemir’e cezaevi yönetimi tarafından 7 ay sonra yanıt verildi.

‘DİN DEĞİL, DEDE İLE GÖRÜŞEMEZ’

20 Eylül 2011 tarihinde verilen yanıtta, konunun Diyanet İşleri Başkanlığı’na sorulduğu ancak Diyanetin Aleviliği ayrı bir din olarak görmediğinden bu talebin yerine getirilemeyeceği belirtildi.
Özdemir, karar üzerine Cezaevi İnfaz Hâkimliği’ne ve Adalet Bakanlığı’na dilekçe yazarak itiraz etti. İtirazında, “Ben Aleviliğin bir din olup olmadığını ne bakanlığa ne de Diyanet’e sormadım. Sormam da… Bizim tartışmamız bu değil. Ben yasaların uygulanmasını ve bir Alevi olarak kendi inanç önderim olan Dede ile görüşme talebimin karşılanmasını istiyorum” dedi.
Özdemir, taleplerinin karşılanması için kamuoyu oluşturulmasını ve ilgili kurumlarla iletişime geçilip, Alevi inanç önderi olan ‘Dede’ ile görüşmelerinin önündeki engellerin kaldırılmasını talep etti.
Bakanlık, Özdemir’in itirazına 5 Aralık’ta yanıt vererek Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kararına atıfta bulunarak “dede” ile görüşmenin mümkün olmadığını açıkladı.

DİYANET 10. YÜZYILA KADAR GİTTİ
Diyanet İşleri Başkanı adına konuya yanıt veren, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkan Vekili Doç.Dr. Halil Altuntaş, ‘’10. Yüzyıldan itibaren İslamiyet’e giren göçebe Türk oymaklarının eski inanışlarını İslamiyete taşımaları sonucunda Aleviliğin ortaya çıktığını, Hurufi ve Şii unsurları da içeren Aleviliğin İslam dini bünyesinde batıni-tasavvufi özellikleri olan sosyo-kültürel bir yapı olduğunu’’ iddia etti.

MECLİS’E TAŞINDI
Özdemir’in talebinin kabul edilmemesini Meclis’e taşıyan CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in yanıtlaması istemiyle verdiği önergede şu soruları yöneltti:
* “Hukuken açık hükümler bulunan bir konuda, laik bir ülkede savcılığın Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan görüş almasının nedenleri nelerdir?
* Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun gereği bu görüşme için bir sakınca olmadığı halde, neden böyle bir engelleme yapılmıştır?”(ANF)
(Bkz. Alevi Bektaşi Federasyonu)

Osmanlıdan kalma Evkaf ve Şer’ iye Nezareti lağvedilmiş, onun yerine Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Diyanet İşleri Riyaseti kurulmuştur.
Mustafa Kemal ın Diyanet e yaptırdığı ilk iş Müslümanların dinini öğreneceği ve Müslümanlara rehberlik yapacak bir Kuran gerekiyordu. Bunun için Kuran ın tefsiri gerekiyordu ve bu tefsiri yapacak kişi Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır yapmıştır.
Mustafa Kemal, Diyanete gönderdiği yazıda ilk maddenin üzerinde durur: Kuran ın tefsiri Sünnilik inancına(Hanefi Mezhabinin) görüşlerine göre hazırlanacak Sünnilik dışında Alevilik mezhebine yer verilmesini istemiyordu.(Bkz. Mehmet Bayrak Alevilik-Kürdoloji-Türkoloji Yazıları (1973-2009)

Madde 38-Türk Hükümeti, Türkiye'de oturan herkesin doğum, bir ulusal topluluktan olma (milliyet, nationalite) dil, soy, ya da din ayrımı yapmaksızın hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam ve eksiksiz olarak sağlamayı yükümlenir.

Madde 39 - Türkiye'de oturan herkes din ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olacaklardır

Laiklik, Huk. Devlet ile din işlerinin ayrılığı; devletin din ve vicdan hürriyetinin gerçekleşmesi bakımından tarafsız olması. (Bkz. Meydan Larousse, Sayı12, sayfa186)

İbadet Hürriyeti

Din hürriyetinin ikinci veçhesini “ibadet hürriyeti” oluşturur. İbadet en geniş anlamda bir dinin gereklerini yerine getirmek demektir. O halde ibadet hürriyeti, kişinin inandığı dinin gereklerini, özellikle ayin ve törenlerini serbestçe yerine getirebilmesi demektir. Bir devletin lâik olabilmesi için, o devlette ibadet hürriyetinin de tanınmış olması gerekir. Anayasamız ibadet hürriyetini “14’üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini âyin ve törenler serbesttir” (m.24/2) diyerek tanımıştır. Görüldüğü gibi Anayasamızda ibadet hürriyeti, inanç hürriyeti gibi mutlak bir şekilde değil, 14’üncü madde ile sınırlı olarak tanınmıştır. İbadet hürriyeti, ibadet etmeme hürriyetini de içerir. Lâik bir devlette kişilere zorla ibadet ettirilemez. Anayasamız “kimse, ibadete, dini âyin ve törenlere katılmaya... zorlanamaz” (m.24/3 ) diyerek, ibadet etmeme hürriyetini de güvence altına almıştır.

Avrupa Alevi-Bektaşi Birlikleri Konfederasyonu, Alevi Birlikleri Federasyonu ve Pir Sultan Dernekleri Genel Merkezi 2004 yılında bir basın açıklaması yaptılar. Bu üçlü 'Alevilik İslam dışıdır' tezini gündeme getirdi. (Bkz. Akşam Gazetesi - Hacı Bektaş Şenliği bölündü-1)

Atatürk'ün danışmanı Tankut, bir başka gizli raporunda ise Alevilik konusunda şu belirlemede bulunur: Görünürde Türkiye de yalnız Müslümanlık var sayılır. Halbuki işin içyüzü hiç de öyle değildir. Aleviliği İslam'ın bir mezhebi veyahut bir tarikat sayanlar, tamamı ile aldanmışlardır. Rabbülalemin olanı İlahı, Resullah olan Muhammed'i kelamullah olan Kuran'ı ve hadisleri bulunmasına rağmen Alevilik Müslümanlık değildir. Onu Şiilikle karıştırmak da hata olur"(bkz. Mehmet Bayrak, Alevilik-Kürdoloji-Türkoloji Yazıları)

Kandıra F Tipi cezaevindeki siyasi tutuklu Bülent Özdemir’in, Alevi inancı gereği “Dede” ile görüşme isteği “Alevilik ayrı bir din değil” denilerek reddedilmesi “Devlet ile din işlerinin ayrılığı; devletin din ve vicdan hürriyetinin gerçekleşmesi bakımından tarafsız olması” ibaresi ile Laiklik ilkesine ters düşmektedir. Avrupa Alevi-Bektaşi Birlikleri Konfederasyonu, Alevi Birlikleri Federasyonu ve Pir Sultan Dernekleri Genel Merkezi 2004 yılında bir basın açıklaması ile Aleviliğin İslam olmadığı ve 1925 yılında Mustafa Kemal’in danışmanı tarafından yapılan raporda ise Alevilerin Müslüman olmadığı belirtilir.
Dolayısı ile Lozan Antlaşması’nın Madde 38’e göre Türk Hükümeti, Türkiye'de Alevilerin doğum, bir ulusal topluluktan olma (milliyet, nationalite) dil, soy, ya da din ayrımı yapmaksızın hayatlarını ve özgürlüklerini korumayı tam olarak sağlamamıştır. Kandıra F Tipi cezaevindeki siyasi tutuklu Bülent Özdemir’in din özgürlüğünü korumayı tam olarak sağlayamamıştır.

Lozan Antlaşmasının Azınlıklar bölümündeki Madde 39’da Türkiye'de oturan herkes din ayırımı gözetilmeksizin kanun önünde eşit olma ilkesi Madde 38’de din özgürlüğünü koruma sağlanamadığından dolayı Kandıra F Tipi cezaevindeki siyasi tutuklu Bülent Özdemir Lozan Antlaşmasının Azınlıkları koruyan Madde39’a göre ilgili kurumlar tarafından eşitsizlik ilkesi yaratılmıştır.
Son Düzenleme: 17/01/2012, 11:04, Düzenleyen: ozgurkursun44.
Junior Member
Türkiye Devleti, Aleviler Konusunda Lozan Antlaşması’na Uyuyor mu?”
Alıntı: ULUSLARARASI HUKUK AZINLIK KAVRAMINI NASIL TANIMLAMAKTADIR?
Uluslararası hukuk azınlıkların hangi haklara sahip olduğu konusunda oldukça ayrıntılı düzenlemeler getirmekle birlikte, azınlık kavramına ilişkin bir tanım mevcut değildir. Durum böyle olmakla birlikte, Birleşmiş Milletler Özel Raportörü Francesco Capotorti tarafından yapılmış bulunan azınlık tanımı genel olarak uluslararası camiada kabul görmekte ve bu tanımlamalardan hareketle azınlık kavramının unsurları tartışılmaktadır.
Capotorti'nin, Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin 27. maddesi çerçevesinde yaptığı tanımlamaya göre, azınlık: "bir devletin nüfusunun geri kalanına göre sayısal olarak az olan, egemen konumda bulunmayan-o devletin vatandaşı olan-üyeleri nüfusun geri kalanından farklı etnik, dinsel ya da dilsel özelliklere sahip olan ve kültürlerini, geleneklerini, dinlerini ya da dillerini korumaya yönelik üstü örtülü de olsa bir dayanışma duygusu gösteren bir gruptur"1.
Bu tanımdan da görüleceği üzere azınlık kavramının objektif ve sübjektif unsurları bulunmaktadır. Objektif unsurlar şunlardır: Sayısal olarak az olmak; egemen konumda bulunmamak; ayırt edici özelliklere sahip olmak ve vatandaş olmaktır. Sübjektif unsurlar ise, dayanışma duygusu ve kendi kültürünü koruma yönündeki iradedir.

1 Gaetano Pentassuglia, "Minorities in International Law", Council of Europe Publishing, 2002, s.57

Caporti’nin azınlık tanımından belirtildiği gibi Aleviler bir devletin nüfusunun geri kalanına göre sayısal olarak az olan, egemen konumda bulunmayan o devletin vatandaşı olan Alevilerin nüfusun geri kalanından farklı dinsel özelliklere sahip olan ve kültürlerini, geleneklerini, dinlerini korumaya yönelik üstü örtülüde olsa bir dayanışma duygusu gösteren bir gruptur.
Aleviler için Objektif unsurlara bakıldığı zaman, sayısal olarak az ve egemen konumda bulunmaması ve ayırt edici özelliklere sahip olması ve vatandaş olmasıdır.

İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Pir Zöhre Ana Forum sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.K'nın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur. Sitemiz hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim bağlantısından bize ulaşıldıktan en geç 3 (üç) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmenlikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.